Kişisel gelişim, uzun yıllardır insan hayatının önemli bir parçası. Eğitimden sağlığa, ruh sağlığından kariyere kadar birçok alanda kendimizi geliştirmeye yönelik öğüt, öğreti ve rehberler birçok alanda karşımıza çıkıyor. Ancak son yıllarda, özellikle sosyal medyanın hayatımızın neredeyse vazgeçilmez bir parçası haline gelmesiyle, kişisel gelişimin neredeyse bir dayatma haline geldiğini gözlemliyorum. Gün içerisinde bile onlarca kez karşımıza çıkan "Başarılı olmalısın", "Güçlü olmalısın", "Mutlu olmalısın" gibi mesajların, bireylerin zaman zaman kendilerini yetersiz ve eksik hissetmelerine neden olduğunu düşünüyorum. Ben bu durumu biraz mobbinge benzetiyorum açıkçası.
Mobbing Nedir?
Tam bu noktada küçük bir parantez açıp ‘Mobbing’i kısaca tanımlamak istiyorum. Mobbing; bireyin psikolojik olarak sürekli taciz edildiği, yıldırıldığı, aşağılandığı ve değersiz hissettirildiği durumları tanımlıyor. Sıklıkla iş hayatında karşı karşıya kalınan baskı ve tacizle özdeşleştirilen bir tanım olsa da sosyal medyada karşılaştığımız mükemmel olma baskısının mobbingin sanal versiyonu olduğunu düşünüyorum.
Modern Çağın Mobbingi
Sosyal medya üzerinden sürekli olarak "daha iyi, daha güçlü, daha başarılı olmalısın" mesajı almak, insanı yetersizlik hissiyle doldurabilir. Hele ki kişi o esnada hayatının gerçekten zor bir döneminden geçiyorsa bu mesajlar ona güç vermekten çok daha da eksik, yetersiz ya da değersiz hissetmesine sebep olabilir. Bu da bence mobbingin temelinde yatan "bireyi değersiz hissettirme" ile bire bir örtüşüyor. Kişi, sürekli olarak bu baskıya maruz kaldığında, özsaygısını ve motivasyonunu yitirebilir ve depresif duygulara kapılabilir.
Sosyal Medya ve Mükemmeliyetçilik
Kişisel gelişim, bireylerin hayat kalitelerini artırmak ve potansiyellerini en üst seviyeye çıkarmak için deneyimlediği bir süreç olsa da sosyal medyada bu süreç bireylere sürekli olarak daha iyi, daha başarılı, daha güçlü olmaları konusunda yoğun bir baskı uyguluyor. Oysa ki bir insanın her an çok iyi, güçlü, mutlu ve mükemmel olması hayat akışının içerisinde pek de mümkün görünmüyor. Zira her insanın hayatında iniş çıkışlar olduğu gibi kişinin kendini yataktan kalkmak istemeyecek kadar güçsüz hissettiği günler de olabilir. Dolayısıyla sosyal medyada sürekli karşımıza çıkan bu “İyi olmalısın”, “Güçlü olmalısın” minvalindeki mesajlar bireylerin, özellikle de gençlerin üzerinde ciddi psikolojik baskılar oluşturabiliyor.
Bireyler, hayran oldukları influencerların, ünlülerin, koçların ya da diğer kullanıcıların sosyal medya platformlarında sergiledikleri mükemmel hayatlarına bakarak kendi yaşamlarını yetersiz bulabiliyorlar. Ancak sıklıkla kendimize hatırlatmamız gereken en önemli şey; sosyal medya platformlarının genellikle insanların en iyi, keyifli anlarını, başarılarını ve olumlu yönlerini sergiledikleri alanlar olduğu. Arka planda yaşanan zorluklar, başarısızlıklar genellikle göz ardı ediliyor. Zira genellikle insanlar kendilerini çirkin, güçsüz veya keyifsiz hissettiği anları sergilemek veya başka insanların gözüne sokmak istemez. Elbette sosyal medyada da kendini olduğu gibi ortaya koyan ya da en azından zayıflıklarını da bir nebze olsun paylaşan ünlü ve influencerlar var ancak bunlar çok az.
Tüm bunlara ek olarak özellikle yaşam koçlarının, bazı psikologların veya influencerların son derece huzurlu ve belli bir standardın üzerinde yaşadığını gözler önüne seren bir ortamda çektikleri “İyi olmalısın”, “Güçlü olmalısın”, “Başarmalısın”mesajlarını verdikleri videoların birçok insana fayda sağlamaktan çok zarar verdiği kanaatindeyim. Bu vesileyle hangi sosyal medya platformunda olursa olsun bu tarzda içerik üretenleri biraz bu içerikleri üretirken biraz daha empati kurmaya çalışmalarını ve bu içeriklere hassasiyetle yaklaşmaya davet ediyorum.
Kim için 'Kusursuz'?
Bununla birlikte gerçek başarıyı yalnızca dış faktörlerle ölçmek bizi ne kadar sağlıklı bir sonuca götürebilir? Zira ‘Kusursuz’, ‘Mükemmel’ veya ‘Başarılı’ gibi kavramlar kişiden kişiye değişir. Örneğin; ağır bir depresyon geçiren bir insan için kimi sabah yataktan kalkıp salona gitmek büyük bir başarı olabilir. Ya da çok dağınık biri için o gün yaşam alanını derleyip toplaması da çok büyük bir başarı olabilir. Özetlemek gerekirse başarıyı başkalarının görüşleri ile değerlendirmek yerine kişinin hedeflerini önce kendini başkalarıyla kıyaslamadan kendi içsel memnuniyeti ve mutluluğunu gözeterek kendi ritmi doğrultusunda belirlemesi çok önemli.
Sağlıklı bir yaklaşım nasıl olmalı?
Günümüzde birçok konuda olduğu gibi, kişisel gelişim konusunda da internet ve sosyal medyada paylaşılan içeriklerden faydalanmak önemlidir, ancak bu içeriklere karşı her zaman eleştirel bir bakış açısına sahip olmak gerekiyor. İnsanın kendisini sürekli olarak daha iyi ya da mükemmel olmaya zorlamak yerine kendini olduğu gibi kabul etmeyi, hazır olduğunda kendi hızında ilerlemeyi ve zaman zaman bir hayli zor olsa da sürekli takdir edilme, onaylanma gibi ihtiyaçlardan biraz olsun sıyrılmayı öğrenmesi gerekiyor. Her birey gerek deneyimleriyle gerek içinde bulunduğu koşullarla biriciktir ve diğerlerinden farklıdır.
Sonuç olarak:
Her ne kadar kişisel gelişim, bireyin kendi potansiyelini keşfetmesi, ortaya koyması ve yaşam kalitesini yükseltmesi için harika bir yol olsa da sosyal medyanın bu süreçi mükemmel, güçlü ve başarılı olma baskısı ile sunmasının, bireylerin ruhsal sağlığı üzerinde olumsuz etkileri olma ihtimali bir hayli yüksek. Önemli olan, başkalarının sosyal medyada gösterdiği “mükemmel” hayatların o ekranda gördüğümüzden ibaret olmadığını, herkesin iniş çıkışları olabileceğini unutmadan kendi değerlerimizi, potansiyelimizi keşfetmek ve her şeyden önemlisi kendimize karşı acımasız davranmamak. Ancak bu şekilde, modern çağın mobbinginden korunabileceğimizi düşünüyorum.
Harika! Psikolojinin ve kişisel gelişimin bu yönden bir bakış açısıyla anlatılması çok güzel. Kaleminize sağlık!