İlgi Alanımızdaki Her Şey Aynı Zamanda Etki Alanımızda Mıdır?
top of page

İlgi Alanımızdaki Her Şey Aynı Zamanda Etki Alanımızda Mıdır?



Küçüklüğümden beri babamla uzun sohbetleri hep çok sevdim. Çok şey öğrendim, öğreniyorum. Hatta kendisi benim en sevdiğim öğretmenlerimden biri diyebilirim. Sohbetlerimizde konuştuğumuz, tartıştığımız bazı konular belli aralıklarla tekrar gündemimize geliyor. Özellikle de çoğumuzda olduğunu gözlemlediğim karşımızdakini değiştirme dürtümüz. Zaman zaman, özellikle de tetikleyen insanlar, durumlar veya duygular söz konusu olduğunda bu yanılgıya düşme ihtimalimiz de artıyor doğal olarak. Biraz ego savaşı, biraz duygulara yenik düşüp durumu kontrol altına alma çabası. Babam bu tarz durumlarda hep “Kızım, hepimizin bir ilgi alanı bir de etki alanı var. Etki alanının dışındakileri değiştiremezsin o yüzden onlarla uğraşmayı bırak, zaman kaybı” der. O kadar doğru ki. Etki alanımızın dışındaki şeylere odaklanmak, değiştirmeye çalışmak gereksiz efor sarfetmemize sebep olduğu gibi verimimizi de son derece düşürecek bir yönelim. Bunu yapmayı bıraktığımızda ise hem zamanımızı hem enerjimizi verimli bir şekilde kullanmış oluyoruz.


Nedir peki bu ilgi alanı etki alanı meselesi?


Her birimizin ilgi alanı son derece geniş. İlgi alanımıza hava durumundan, trafik yoğunluğundan tutun da etrafımızdaki kişilerin duygu ve düşünceleri bile dahil olabiliyor. Kısacası ilgi alanımız çok geniş, çok fazla unsuru kapsıyor ve yaşamın getirdikleriyle her an daha da genişleyebiliyor. Ancak etki alanımız, bazı durumlarda genişletilebilir esnetilebilir olsa da sonuç itibariyle ilgi alanımızdan daha dar, daha küçük bir alan.


Zihinsel tutumumuz, bakış açımız ve durumu değerlendirme şeklimiz etki alanının tam ortasında duruyor. Bu da aslında tamamiyle bizim kontrolümüzde olan kısım diyebilirim. Neleri kontrol edebileceğimiz veya edemeyeceğimizi somut örneklerle biraz daha açmak gerekirse buyurun bir kaç farklı durum üzerinden birlikte geçelim.


Örneğin her gün gittiğimiz güzergahta devamlı olarak bir trafik yoğunluğu söz konusu. Bu tabii ki bizim ilgi alanımıza giren bir konu. Ancak bunu değiştirmek bizim elimizde değil. Bununla ilgili etki alanımıza giren, değiştirebileceğimiz şey ise ya yola çıkış saatimizi değiştirmek, ya alternatif yollar araştırmak, ya da ulaşım şeklimizi değiştirmek. Kısacası duruma adapte olmak ve kendi etki edebildiğimiz noktalarda değişiklikler yapmak.


Başka bir örnek ise sıklıkla yoğunluk sebebiyle sevdiklerimize, bir kitap okumaya veya spora zaman ayıramamaktan yakınma durumu. Burada istediğimiz şeylere zaman ayıramamak ilgi alanımıza giriyor. Peki etki alanımızdaki yani değişim sağlayabileceğimiz kısım neresi? Örneğin belki normalde kalktığımızdan yarım saat daha erken kalkıp o hiç vakit bulamadığımız egzersizi yapmak veya bir türlü kapağını açamadığımız kitabı okuyabilmek için yarım saat daha az televizyon seyretmek gibi.


Şu günlerde gündemimizi çokça meşgul eden Corona salgını en güncel örneklerden. Böyle bir salgının ortaya çıkması, tüm dünyayı etkisi altına alması, neredeyse tüm yaşam şeklimizi değiştirmiş olması ilgi alanımıza giriyor. Bu durumda ah vah etmek yerine bağışıklığımızı güçlendirmek, hijyenimize dikkat etmek, en ufak bir hastalık belirtisini hafife almamak ve bu süreci olabildiğince sükunetle geçirmeye çalışmak bu konuyla ilgili bizim yapabileceklerimiz, yani etki alanımıza girenler.


İnsan ilişkilerinde nelere etki edebiliriz, nelere edemeyiz?


Biraz da duygusal konulara girecek olursak; diyelim ki birine karşı bir şeyler hissettiniz. Heyecan, hoşlantı veya aşk; adına ne derseniz deyin artık. Tamam hissettin de mantık düzleminde kendine uygun olmadığını biliyorsunuz veya tam tersi siz çok uygun olduğunu düşünüyorsunuz ama o aynı fikirde değil. Bu çoğu kişinin başına gelmiştir ve geliyordur eminim. Böyle bir durumda maalesef çoğumuzun ilk aklına gelen karşısındakini kendi gibi düşünmeye ikna etmeye çalışmak yani onu değiştirmek olabiliyor. Burada atladığımız şeylerden biri daha kendimizi değiştirmekte zorlanırken, örneğin kötü alışkanlıklarımızdan vazgeçmeye bile kendimizi ikna etmekte zorlanırken, bambaşka birini, düşüncelerini değiştirmenin mümkün olmadığı gerçeği. Yani daha da somut bir örnek vermek gerekirse sizinle ilişki yaşamak istemeyen birini veya sizi sizin istediğiniz gibi sevmeyen birinin duygu ve düşüncelerini değiştirmeye çalışmak son derece boş bir çaba ve zaman kaybından ibaret. Bu uzun boylu birinin boyunu kısaltmaya çalışmak kadar saçma, anlamsız ve boş bir çaba değil mi?Aslında demek istediğim biz böyle bir durumda yine ilgi alanımıza odaklanmış oluyoruz. Oysa böyle bir noktada etki edebileceğimiz tek değişken kendimiziz. Yani duruma bakış açımız, düşüncelerimiz ve davranışlarımız. Ama işte belki de bir yerlerde etki alanımızın dışındakileri değiştirmeyi bir güç göstergesi sanıyoruz. Ve bunu başardığımızda diğerlerine de gücümüzü ispatlamış olacağımız yanılgısına düşüyoruz. Oysa ki bazen kendimize hatırlatmamız gereken şey, hem bunun bir güç göstergesi olmadığı hem de her zaman, her durumda, herkese güçlü görünmek zorunda olmadığımız. Bazen kırgınlıklarımızı, zayıflıklarımızı saklamamak aslımda belki de bizi daha güçlü kılacak bir şey. Bu da ayrı bir konu.


Etki alanımızda olmayan olayları, kişileri değiştirme çabasını yalnızca gönül meselelerinde göstermiyoruz üstelik. En yakınlarımız olan ailemiz, dostlarımız söz konusu olduğunda da bu hataya düşüyoruz. Onların fikirlerini, düşüncelerini, hatta duygularını değiştirmeye çalışıyoruz. Oysa ki her insan tektir, özeldir, duygu ve düşünceleri de kendine hastır.


Maalesef ebeveynler de çocuklar da sıklıkla bu hataya düşebiliyor. (Tabii ki burada küçük bir çocuğun eğitiminden söz etmiyorum. Bu tip durumlar, özellikle de bizim toplumumuzda, artık yetişkin olmuş evlatlarla ebeveynleri arasında sıklıkla yaşanabiliyor.) Birbirlerine kendi düşüncelerini kabul ettirmeye, birbirlerini değiştirmeye çalışıyorlar. Niyet iyi de olsa bu davranış biçimi aslında aradaki iletişim ve ilişkiye zarar vermenin ötesine pek geçemiyor.

Etki alanı, ilgi alanı konusu iş hayatında da çok sık yanılgıya düşülebilen bir konu bence. İnsanlar birbirlerinin tecrübelerini, bakış açılarını hiçe sayarak iş yapış şekillerinden, davranışlarına birçok şeye müdahale etmeye çalışıyor. Ne demişler “her yiğidin bir yoğurt yiyişi vardır”. Sonuç olarak yöntemleri etik ve kural dışı değilse (ki kurallar da her şey gibi değişim gelişim gösterebilir), kimse sırf kendi istiyor diye başkasının yöntemlerine müdahale etmemeli ve değiştirmeye çalışmamalı diye düşünüyorum.


Kısacası hayatta ilgi alanımıza giren ve etki edebildiğimiz şeyler olduğu gibi, ilgi alanımıza giren fakat etki alanımızın dışında kalan birçok durum söz konusu olabiliyor. Bu durum yalnızca insan ilişkilerinde değil hayatın birçok alanında karşımıza çıkabiliyor. Hayat iyi ya da kötü sürprizlerle dolu. Bizi mutsuz eden veya gerçekleşmesinden hoşnut olmadığımız ancak bizim dışımızda gelişen bir çok durum söz konusu olabiliyor. Bu tip durumlarda da etki alanımızın dışındaki olaylara müdahale etmeye çalışmak yerine, etki alanımızda olan, değiştirebileceğimiz, iyileştirebileceğimiz şeylere odaklanmak en sağlıklısı. Böylelikle değiştiremeyeceğimiz bir şeyi değiştirmek için boş yere çaba sarf edeceğimize gerçekten bir farklılık yaratabileceğimiz, kendimizi daha iyi hissetmemizi sağlayacak şeylere odaklanabilir, en basitinden duruma bakış açımızı değiştirebiliriz. Muhtemelen bu şekilde iç huzurumuzu bulmamız çok daha kolay olacaktır ve boş yere çaba sarfetmenin getireceği yorgunluk ve bıkkınlık hissini de elimine etmiş oluruz.


Yukarıda da belirttiğim gibi aslında bütün olay etki alanımızdaki ve ilgi alanımızdaki durumları ayırt edebilmek ve etki alanımızın dışında kalan durumlara adapte olmak. Bunu yapabilmek için ise;

  1. Etrafımızdaki insanların tavırlarına, davranışlarına, söylediklerine takılmaktan kurtulmamız gerekiyor. İnsanları oldukları gibi kabul etmek, boş yere değiştirme çabasına girmemek ve en önemlisi yargılamamak zaman ve enerji israfının önüne geçecektir. Bunu yapabilmek için de olaylara reaksiyonumuzu belirlerken kendimize “bu konuda ne yapabilirim?” sorusunu sormak gerekiyor. Bu sorunun ardından yapabileceğimiz bir şey varsa yapmalı yoksa da duruma adapte olmalıyız. Yani aslında şikayet etmek yerine yapabileceklerimizi belirleyip yapamayacaklarımız için de hayıflanmayı bırakmamız gerekiyor.

  2. Olmuş veya olmasının önüne geçilemeyecek, değiştirmenin mümkün olmadığı olaylara odaklanmaktan vazgeçmemiz gerekiyor. Bu noktada yine ne yapabileceğimize odaklanarak aslında soruna değil çözüme odaklanmış oluyoruz.

  3. Kendimize hedefler koymak ve varış noktasını belirleyerek belirsizlikleri elimine etmek de olayların akışına hakim olmamızı sağlar. Dolayısıyla değiştiremeyeceğimiz detayların arasında boğulmaktan da kurtulmuş oluruz.

Tabii ki kemikleşmiş alışkanlıkları bir anda değiştirmek mümkün değil. Etki alanına odaklanmak ve bunu bir bakış açısı ve davranış biçimi haline getirebilmek için emek vermek gerekiyor. Bu doğrultuda ilgi alanımızdaki olaylara hayıflanıp, kurban psikolojisine girmeyi bir kenara bırakmak için gerekli çabayı gösterirsek ve etki alanımıza odaklanırsak bir süre sonra bu zaten bizim bakış açımız haline gelmiş olacak. Böylelikle değiştirebileceğimiz şeylere odaklanıp, değiştiremeyeceğimiz şeyler için enerji ve zaman kaybetmemiş olacağız. Bu da bize çok daha verimli bir hayat, daha stabil bir duygu durumu sağlayacağı gibi daha huzurlu yaşamamıza yardımcı olacak.

bottom of page