Günümüzde birçok yerli ve yabancı marka, iletişim stratejilerini daha doğru ve sağlıklı kurgulamak, pazarlama çalışmalarını daha etkili bir biçimde gerçekleştirebilmek adına, ihtiyaçları doğrultusunda iletişim ajanslarıyla iş ortaklıkları yapıyorlar.
Sektör ve marka çeşitliliği arttıkça, pr ajansı çeşitliliği de aynı oranda arttı. Üstelik bu süreçte bazı iletişim ajanslarının yabancı ajanslarla kurdukları iş ortaklıkları da öne çıkmaya başladı.
Sadece ‘ajans’ değil, yol arkadaşı
Marka ve kurumlar için ajans seçimi belirleme süreci de iletişim stratejisini belirleme ve hayata geçirme süreci kadar önem taşıyor. Söz konusu iletişim olduğunda, birlikte yol alınacak olan ajans, hem markanın bir parçası hem de markaya dış görü sağlayabilecek üçüncü bir göz, kısacası markanın yol arkadaşı olmalı. Doğru iletişim çalışmaları yapabilmek adına önce marka ile ajans arasındaki iletişimin sağlam temeller üzerine oturtulması gerekiyor. Doğru işler ancak ve ancak birbirini doğru ve iyi anlayan tarafların işbirliklerinden çıkıyor. Dolayısıyla aslında en önemli kriter gerçekten markayı, markanın bir parçası gibi anlayabilecek, markanın alanına hakim bir ajansla yol almak. Tabii ki karşılıklı olarak birbirini iyi anlamanın yanı sıra yol alınacak olan ajansın tecrübe ve deneyimlerinin, markanızın ihtiyaçlarını karşılayacak yeterlilikte olması. Kısacası en önemli kriterlerden biri ajansın sektörel tecrübesi, yaratıcılığı ve kalitesi demek mümkün.
Nicelik değil, nitelik önemli
Ajans seçim süreçlerinde genellikle göz önünde bulundurulan kriterlerden biri de ajansın büyüklüğü oluyor genellikle. Bu noktada ajansın büyük ölçekli olması mutlak şekilde daha iyi bir ajans olduğu veya markanın ihtiyaçlarına daha küçük bir ajanstan daha doğru ve etkili bir şekilde cevap vereceği anlamına gelmiyor. Büyük ajansların çoğu zaman insan gücü ve kaynak açısından markalar için cezbedici olabildiğini biliyorum ancak butik ve uzmanlaşmış ajansların değişen eğilimlere çok daha çabuk ayak uydurup çok daha hızlı aksiyon alabildiklerini düşünüyorum. Yani bu doğrultuda butik, uzmanlaşmış ve hızlı aksiyon alan bir ajans ile “her şey dahil paket” hizmetler sunan, büyük ölçekli bir ajansa nazaran çok daha doğru, hızlı aksiyonlar alınıp, etkili hamleler yapılabileceğini söyleyebilirim. Ancak tabii ki birlikte yol alınacak ajansın büyüklüğünün de markanın ihtiyaçlarıyla doğru orantılı olması gerekliliği de başka bir gerçek.
En önemlisi hedef ve ihtiyaçları doğru belirlemek
Bu doğrultuda ajans seçim sürecindeki bir marka veya kurumun amaç, hedef ve ihtiyaçlarını doğru ve titiz bir şekilde belirlemesi öncelik sıralamasında başı çekiyor. Tüm bu kriterler belirlendikten sonra ise markanın büyüklüğüne, çalışma alanına uygun, işbirliği yapabileceği muhtemel ajansları müşteri profiline ve geçmiş tecrübelerine göre sıralandırmak doğru bir adım olacaktır. Bu noktada örneklendirmek gerekirse uluslararası ölçekte bir markanın, yeni kurulmuş, çok küçük ekipli bir ajansla çalışmak uzun vadede markanın ihtiyaçlarının karşılanamamasıyla sonuçlanabilir. Aynı bakış açısıyla baktığımızda yeni kurulmuş, hatta tabiri caizse yeni doğmuş bir markanın da çok büyük ölçekli ya da uluslararası bir ajansla karşılıklı olarak birbirini anlaması ve efektif bir şekilde çalışması çok mümkün olmayabilir. Bir markanın, iletişim çalışmalarını bir ajans işbirliğiyle yürütme kararı almasının çıkış noktasının, doğru mesajları, doğru hedef kitleye doğru kanallarla ulaştırmak olduğunu göz önüne aldığımızda bu kriterler daha da önemli bir hal alıyor.
Sonuç olarak ajans seçim sürecindeki bir markanın ihtiyaç ve hedeflerini belirledikten sonra az önce söz ettiğim kriter ışığında bir seçim yaparak, bu doğrultuda bir ajansla çalışmaya başlaması, markaya en fayda sağlayacak yol demek mümkün.
Comments