Elbette bir psikolog olmadığım için size burada ahkam kesecek değilim. Ancak sosyoloji eğitimi almış dolayısıyla etrafını gözlemlemeye programlı bir birey olarak bu konu ile ilgili gözlemlerimi ve bir parça da kendi deneyimlerimi paylaşacağım.
İnsan sosyal bir varlık. Sevmek, sevilmek, onaylanmak en temel ihtiyaçları arasında yer alıyor. E tabii biyolojik olarak da üremeye programlı bir varlık. Dolayısıyla da biriyle hayatı paylaşmak, evlenmek ve bir çocuk dünyaya getirmek de insan hayatında çok doğal ve önemli. Elbette kimse, hele ki sevip aşık olduğu biriyle bir gün boşanacağını düşünerek evlenip aile kurmaz.
Ancak zaman zaman ilişkiler kötü gidebilir, tarafların hayattan beklentileri değişebilir veya aralarındaki sevgi zaman içerisinde bir evliliği sürdürmeye yetmeyecek noktaya gelebilir. Bu sebeple evlenmek kadar boşanmak da doğal ve insan hayatına dair. Yani iki insan nasıl hayatlarını birlikte geçirmek istediklerine karar verip evlenebiliyorsa, aynı iki insan artık hayatlarını birlikte geçirmek (en azından evli olarak) istemediklerine karar vererek boşanabilirler de. Bilinenin aksine asıl travmatik olan boşanma değil, onun öncesinde, sırasında ve sonrasında yaşanılan süreçlerde sergilenen tutum ve davranışlardır, yani iletişim biçimidir. Bu çocuklar için de yetişkinler için de geçerli. Hatta belki çocuklar için biraz daha fazla. Zira çocuklar ebeveynlerinin onlara söylediklerinden daha çok sözsüz olarak hem direkt kendileriyle hem kendi aralarındaki davranış ve iletişim biçimine dikkat ediyorlar. Konuyu biraz daha açmam gerekirse, ebeveynler çocukla direkt olarak kurdukları iletişimde sözcüklere çok dikkat ediyor olabilir, hatta çocuğun olduğu ortamda birbirleriyle olan iletişimlerinde kullandıkları sözcükleri de çok dikkatle seçiyor olabilirler ancak iletişim sözcüklerden ibaret değildir. Hatta yüz yüze kurulan iletişimde kullandığımız sözcükler sadece %10’luk bir etkiye sahipken beden dili %60, ses tonu ise %30 etkiye sahip. Hal böyle olunca siz istediğiniz kadar süslü püslü kelimeler kullanın, söylemediklerinizle travmaya yol açabilirsiniz. Dolayısıyla boşanmanın travmatik bir hadise olup olmayacağını belirlemek sizin elinizde.
Biraz da bu süreçlerde özellikle çocukların neden travmatize olabileceklerinden söz etmeye ne dersiniz?
Çocuklar elbette anne ve babalarının boşanmalarına üzülür. Sonuç olarak ayrılığın her türlüsü üzüntü verir ve bu son derece doğaldır. Ayrılığın getirdiği üzüntü duygusunu doğal sürecinde atlatmak mümkündür. Ancak bizi her üzen şey travmaya sebep olmaz. Peki travmaya neler sebep olur? Fiziksel, sözlü veya sözsüz her türlü şiddet etkileri uzun süre devam edecek travmalara sebep olur. Şiddet dediğimizde bunun illa fiziksel bir şiddet olması gerekmiyor. Bazen söylenmeyip “içe atılan” duygular da sessiz şiddet olarak cereyan eder. Veya birbirini artık sevmeyen iki ebeveynin “çocuklar üzülmesin” diye kendilerini aynı çatı altında evlilik hayatı yaşamaya zorlarken söze dökmedikleri davranış biçimleri ve hatta etrafa yaydıkları enerji de sessiz şiddete yol açabilir.
Aldatmak ve yalan söylemek travmatiktir…
Bir evliliğin boşanma ile sonuçlanmasından ziyade yalan, aldatma gibi davranışlar hem yetişkinleri hem çocukları travmatize eder. Ebeveynlerinin birbirini aldattığını veya birbirine yalan söylediğini gözlemleyen bir çocuğun hem hayata hem insanlara olan güveni zedeleneceği için travmatize olması işten bile değildir.
Ebeveynlerin birbirlerini suçlaması, kötülemesi travmatiktir…
Evet bir çocuğu travmatize etmenin en etkili yollarından biri de direkt veya indirekt olarak ebeveynlerinin birbirlerine karşı suçlayıcı bir tavır takınmaları ve birbirlerinin hakkında kötü sözler sarfetmesi. Unutmamak gerekir ki bir çocuk dünyayı kendisine sözlü olarak öğretilenlerden çok, özellikle ebeveynlerini, gözlemleyerek öğrendikleriyle algılar. Buna ebeveynlerinin kendi aralarındaki iletişim tarzı da dahildir. Hatta unutmamak gerekir ki çocuklar yetişkinlerin düşündüklerinden çok daha fazla şeyi algılar ve kaydeder. İlişkilerle ilgili algıları da bu gözlemleriyle şekillenir. Dolayısıyla ebeveynlerinin birbirleri hakkındaki olumsuz ve suçlayıcı konuşmalar çocuklar için travmatik durumlara yol açabilir.
Peki ne yapmak gerekir?
Anlaşmazlıklar, fikir ayrılıkları veya tartışmalar her zaman olabilir. Önemli olan bu tip durumları nasıl ele aldığınızdır. Bunun için izlenmesi gereken yol çok nettir aslında.
Dürüst ve açık bir iletişim kurmak
Tartışmaları kişiselleştirmemek
Suçlayıcı bir dil kullanmamak
Yapıcı ve uzlaşmacı bir dil kullanmak
Eğer bir de çocuğunuz varsa yalnızca evliliğinizi sonlandırdığınızı, anne - baba olarak saygılı bir iletişim sürdürmeniz gerektiğini unutmamak.
Boşanmış bir ailenin çocuğu olarak bu yazının her kelimesine katılıyorum. Zaten çocuk açısından bir ailenin parçalanması gibi bir durum söz konusu iken, yani çocuk bunu böyle algılarken aslında aile yapısının parçalanmasına gerek olmadan iki bireyin kendi aralarında sağlıklı iletişim kurması gerekir. Boşanmış ebeveynler olsun ya da olmasın aile her zaman ailedir. Hatta bazen sağlıklı bir biçimde evlilik sonlandırılıyorsa evde yaşanacak her olumsuz durum önceden engellenmiş olur.
Evlenmeyi ya da boşanmayı hayatın doğal akışında kabul etmeli ve yaşanabilecek olumsuz şeyleri de (üzücü de olsa) aynı sakinlikte karşılamalı belki de. Bu sanırım çocuklu evliliklerde daha da dikkat edilmesi gereken bir durum. Çünkü ebeveyn olmak ‘bazı durumlarda’ bireyin kişisel egolarını ve gerilimlerini dizginlemesini gerektiriyor .. Çok akıcı bir yazı olmuş🌸